Dünyaca ünlü start uzmanı Gary Witheford tjk.org’a konuştu

 

Atçılık sektöründe 35 yılı aşkın tecrübesi bulunan Gary Witheford, eğitim vermek üzere ülkemize geldi.


Problemli atların eğitimi ve start süreçlerinde uzman olan, Kraliçe II. Elizabeth, Sheikh Mohammed ve Aga Khan gibi dünyaca ünlü pek çok at sahibi ve antrenörün atlarına eğitim vermiş deneyimli isim, web sitemize açıklamalarda bulundu.
 

Verdiğiniz eğitimler hakkında neler söylemek istersiniz?

Gayet güzel ve verimli geçti. Katılımcılar gerçekten çok özveri gösterdi ve güzel çalıştı. Onlarla çalışmak benim için de çok güzeldi, keyif vericiydi. Buradaki çalışmalarımızla bazı şeyleri değiştirmeye çalışıyoruz. Örneğin, Arap atlarının üzerine yarıştan hemen sonra blanket örtülüyor. Bu son derece yanlış. Maraton sporcuları üzerinden gidecek olursak, yarıştan sonra hemen vücut ısılarını düşürmeye yönelik hamleler yaparlar. Ter içindeki atlara blanket serilmesinin ise hiçbir anlamı yok. Vücut ısıları zaten çok yüksek, onları bir de örtüyorlar. Bu, yazın ortasında palto giymekten farksız. Ben, İngiltere’deki çiftliğimde bulunan atları idman sonralarında soğumaları için günde birkaç defa yıkarım, doğrusu da budur.

Burada yapmaya çalıştığımız; atlara doğru eğitimi, doğru yaklaşımla vererek onları potansiyelleri doğrultusunda en iyi hale getirmek. Türk yarışçılığında yanlış olarak gördüğüm şeylerden birisi; start sürecinin çok yavaş işlemesi diyebilirim. Mesela; bir yarışta, ter dökecek atların çoğu box içine sorunsuz giriyor, yalnızca bir tanesinde problem yaşanıyor ve diğerleri bu atı bekliyor. Atlar start içinde ne kadar fazla beklerse, o kadar konsantrasyonları bozulur ve huzursuzlanırlar. Bu sebeple, starta giriş ve çıkış sürelerini en hızlı hale getirip bu olumsuz durumu ortadan kaldırmayı hedefliyoruz. Tüm atlar aşağı yukarı eşit sürelerde box içine girerse, yarışlarınızın kalitesi daha da artacaktır. Bunu yaparken atları asla ittirmemek ya da çekiştirmemek gerekiyor. Çünkü baskı uygularsanız, bu baskıyı aynı şekilde size yansıtır. Bir atı box içine sokmak için nazikçe çekilmesi ve ürkütülmemesi gerekir. Kaba kuvvet uygularsanız at kendini geri çeker ve sonunda yere oturur, sizinle iletişimi keser. Yanlış olarak gördüğüm bir diğer durum ise; Türkiye’de kapalı gözlük ve kulaklığın çok fazla kullanılması. Atın tüm duyuları bloke edilip koşması bekleniyor. Bu, atın performansını oldukça olumsuz etkileyen bir şey. Yaptığımız çalışmalar neticesinde, çalışmalara kapalı gözlükle katılan atların neredeyse tamamı, eğitim sonunda gözlükten kurtuldu. Kısacası; her şey eğitime dayanıyor. Buna, yarış hayatlarının başında çiftlikteyken belirli bir program dâhilinde başlamak gerekiyor. Eğitim verilmediği takdirde attan istenilen sonucu almak çok mümkün olmuyor. İnsanlardan yola çıkarak örnek verecek olursak; bir çocuk, yuvanın ardından ilkokula gider, sonrasında ortaokul, lise ve en son üniversitenin yolunu tutar. 6 yaşında bir insanın doğrudan üniversiteye gitmesi beklenemez. Bu, atlarda da aynı şekildedir. Doğru yaşta gerekli eğitim verilmediği takdirde, sonraki süreçler sekteye uğruyor. Adım adım gitmek buradaki anahtar yol. Eğitimsiz bir at, en kısa ifadeyle şımarık bir çocuğa benzer, ona istediğinizi yaptırmak için kılı kırk yarmanız gerekir.



 

Atları eğitirken onlara nasıl yaklaşıyorsunuz?

Tabi ki bu canlılara eğitim verirken, onlara hiçbir şekilde şiddet uygulamıyoruz. Onlara hak ettikleri gibi nazikçe ve saygılarını kazanmak üzere yaklaşıyoruz. Çünkü atlar kendilerine yapılanı asla unutmuyor, bir konu üzerinde yaşadıkları olumsuz bir durumu davranış haline getiriyorlar. Bu hiç istemediğimiz bir şeydir. Bu sebeple onların bize korku değil saygı duymalarını istiyoruz. Sonuçta bu ‘kralların sporu’ ve atlara da krallara layık şekilde muamele edilmesi gerekiyor. 

“İŞİN SIRRI ATIN KALBİNİ KAZANMAK"

Uygun yolla onlara patronun kim olduğunu göstermek verilecek eğitimin yüzde yüz faydalı olmasının yolunu açıyor. Yine çocuklardan örnek vermek gerekirse, küçük yaştaki bir insan gittiği okulda kötü muamele görürse ne okulunu sever, ne de öğretmenlerini. Ben hayatımı, Türk yarışçılık camiasının tüm fertleri gibi atlardan kazanıyorum. Bu sebeple atların yalnızca birer hayvan olarak değil, bu işin merkezindeki özel canlılar olarak görülmesi lazım. Bir atın kalbini kırarsan, bir daha asla senin için çalışmaz. Bu işin sırrı, atın kalbini kazanmaktan geçiyor.
 


 

Atların karakterleri de insanlardaki gibi farklılık gösteriyor mu?

Nasıl ki her insan birbirinden farklıysa, atlar da aynı şekilde, her biri ayrı karakterlere sahip. Benim atçılık anlayışımda her at farklıdır ve onlara bu yaklaşım üzerinden eğitim vermek gerekir. Kimisi inatçıdır, kimisi kavgayı sever, kimisi de daha uysaldır. Bunu ufak yaşlarda doğru saptayıp, ona göre bir program düzenlenmeli. Atların hafızaları gerçekten çok kuvvetli. Yanlış bir yaklaşım olduğu takdirde kafalarında negatif algılar yer edecektir. Bunun olmaması için atın yapısının çok iyi analiz edilip yaklaşımın buna göre belirlenmesi çok önemli.

Bazı hastalıkların tedavi sürecinde destekleyici rol oynayan bir terapi yöntemi olan At'la Terapi, günden güne daha sık bir biçimde tercih ediliyor. Bununla ilgili düşünceleriniz nedir?

Atların insanlar üzerindeki etkileri yadsınamaz. İnsanlarla anında iletişim kurabilme kabiliyetlerine sahipler ve çok az canlıda bulunan bir özellik. Hepimizin içinde bulunan masumiyeti görebiliyorlar ve bizlere buna göre davranıyorlar. Örneğin; iyi ve uysal yapıdaki insanlara daha fazla samimiyet gösteriyorlar, agresif yapıda olanlara ise çok fazla yaklaşmıyorlar. Çünkü, kendilerine zarar verilecek hissine kapılıyorlar. İçinizdeki masumiyeti ve iyiliği farkına vardıklarında ise sizi lideri olarak göreceği için onu kolaylıkla yönlendirebilirsiniz.

Bu değerli canlıların insan psikolojisindeki yeri çok önemli. Bu sebeple, farklı hastalıklara sahip birçok insan, At’la Terapi’yi tercih ediyor.


 

Atlarla ilgili başınızdan geçen, unutamadığınız bir olayı bizimle paylaşır mısınız?

Gerçekten zor bir soru çünkü hangisinden başlayacağımı bilemiyorum, o kadar çok var ki. Bendeki yeri çok ayrı diyebileceğim bir tanesini sizinle paylaşmak isterim. Bundan birkaç yıl önce, kendi çiftliğime kısrak almak için İspanya’da araştırmalar yapıyordum. Sonrasında, bir ahırda duvara bağlanmış vaziyette duran ve kimsenin yaklaşmadığı çok güzel bir aygırla karşılaştım. Atın ilgilileriyle konuştuğumda bana bu atın çok tehlikeli olduğunu, bu sebeple bağladıklarını ve asla eğitilemez olduğunu söylediler. Ben ise kendilerine, bu safkanı 20 dakika içinde eğitebileceğimi ve bunu başarırsam atı bana vermeleri gerektiğini belirttim. Onlar buna sadece güldüler. Sonra atı bağlandığı yerden çözdüm, diğer atlarla birlikte kısa bir eğitime tabi tuttum.

“HAYATIMI DEĞİŞTİRDİ"

15 dakika içinde atta büyük değişim görüldü. Herkes şok içindeydi. Tabi bunu başardıktan sonra başta anlaştığımız gibi atı bana verdiler ve onu İngiltere’ye kendi çiftliğime götürdüm. Olayın ardından, ismim üne kavuştu ve belki de bugün geldiğim noktayı bu duruma borçluyum. Resmen hayatımı değiştirdi. Benim onu kurtardığım kadar o da beni bir anlamda kurtardı. Bu güzel aygır, hayatının kalan kısmında beni çok sahiplendi. Nereye gitsem peşimden geliyordu. Çok da korumacıydı aynı zamanda. Kariyerim boyunca gördüğüm, çalıştığım en özel attı. Maalesef bu özel canlı geçen ay öldü. Bir arkadaşım ölmüşçesine derin üzüntü içine girdim, neredeyse 2 hafta konuşamadım. Şimdi çiftliğimizde yavruları bulunuyor, yani bir nevi halen aramızda varlığını sürdürüyor.


Bundan sonraki hedefleriniz nelerdir? 

Bugüne kadar kariyerimde Kraliçe’nin ve Sheikh Mohammed’in atları ile birlikte SEA THE STARS gibi birçok şampiyon atla çalıştım ve hepsine layık oldukları şekilde yaklaştım. Sea the Stars ile 6 ayda 6 grup koşu kazandık, bu benim için unutulmaz bir deneyimdi. İngiltere’deki bütün klasik koşulardan galibiyetle ayrıldık, bunu daha önce yapan olmamıştı. Kariyerimde 75 G1 ve klasik koşuda zafer yaşadım, sadece bir koşu kaldı kazanamadığım; o da Oaks. Ancak henüz vazgeçmiş değilim, 60 yaşındayım fakat halen yeni başarılar için yeterli vaktim var. 2020’de neler olacak hep birlikte göreceğiz.